Türk Silahlı Kuvvetleri’nin sınırları korumak amacıyla terörle mücadelesini sürdüreceği gerekçesiyle Irak ve Suriye’de görev yapabilmesine olanak sağlayan parlamento izninin 1 yıl uzatılmasına ilişkin Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi, TBMM Genel Kurulu’nda kabul edildi.
TBMM’de 1 Ekim itibariyle yasama çalışmalarına başlanmasıyla birlikte gündemdeki ilk konu başlıkları Türkiye’nin yabancı ülkelere asker göndermesine ilişkin tezkereler oldu.
Cumhurbaşkanlığı’nın Irak ve Suriye’de sınır ötesi askeri operasyonlarını sürdürmesi yönündeki tezkere, 30 Ekim 2021’e kadar bir yıllığına uzatıldı. İktidar cephesi AKP – MHP’nin yanı sıra CHP ve İyi Parti’nin de “kabul” oyu verdiği tezkereye, HDP “ret” oyu verdi.
Tezkerede, Irak ve Suriye’ye asker gönderilmesi gerekçesinde göç dalgalarını önlemek gerektiği vurgulanarak, özellikle terör örgütleriyle mücadele edilmesi ihtiyacı şöyle ifade edildi:
“Türkiye, komşumuz Irak’ın toprak bütünlüğünün, milli birliğinin ve istikrarının korunmasına büyük önem atfetmektedir. Diğer taraftan, Irak’ta PKK ve DEAŞ unsurlarının varlığını sürdürmesi, etnik temelli ayrılıkçılığa yönelik girişimler, bölgesel barışa, istikrara ve ülkemizin güvenliğine doğrudan tehdit oluşturmaktadır. Suriye’de, sınırımıza mücavir alanlarda, PKK/PYD-YPG ve DEAŞ başta olmak üzere mevcudiyetini sürdüren terör örgütleri ülkemize yönelik eylemlerini sürdürmektedir. PKK/PYD-YPG, Fırat’ın doğusunda bölücü gündemine hız vermiştir. Harekat alanlarımızda tesis edilen sükunet ve istikrarı korumak amacıyla meşru ulusal güvenlik çıkarlarımız doğrultusunda önlemler alınmaktadır. İdlib’de, Astana süreci çerçevesinde istikrar ve güvenliğin tesisine yönelik faaliyetlerimizi hedef alan risk ve tehditler devam etmektedir. Bütün bu gelişmeler çerçevesinde, terörle Irak ve Suriye’nin toprak bütünlüğünü bozmaya ve sahada gayrimeşru oldubittiler oluşturmaya yönelik, milli güvenliğimize tehlike oluşturabilecek her türlü risk, tehdit ve eyleme karşı uluslararası hukuktan doğan haklarımız doğrultusunda gerekli önlemlerin alınması milli güvenliğimiz açısından hayati önem arz etmektedir.”
CHP: Güvenli bölge tesisi ifadesi neden tezkerede yok?
CHP adına söz alan Emekli Büyükelçi Ünal Çeviköz ise, Irak ve Suriye tezkeresinde geçen yıldan farklı olarak “güvenli bölge” oluşturulması amacından vazgeçilmiş olduğuna dikkat çekti. Çeviköz, “Geçen yılki ‘güvenli bölgenin tesisi’ ifadesinden vazgeçilmiş. Deniyor ki: ‘PKK/PYD-YPG, Fırat’ın doğusunda bölücü gündemine hız vermiştir.’ ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey’nin Suriye’de terör örgütü YPG/PKK elebaşlarıyla, Kürt Ulusal Konseyi temsilcileriyle yaptığı görüşmelerde, Türkiye’nin bölgeye yeni bir operasyon düzenlemeyeceği iddiasına ben herhangi bir şekilde resmi bir yanıt verildiğini duymadım. Bu yılki tezkerede, Astana’nın garantör ülkelerinden biri olarak bulunma nedenimizi anlattığımız tezkere metninde ‘huzur’ ve ‘barış’ kelimelerine yer verilmekten de kaçınılmış. Suriye’de huzurun ve barışın garantörü değil miyiz? Bu yılki tezkerede ‘İdlib Gerginliği Azaltma Bölgesi’ ifadesi de yok. O halde İdlib’de ne işimiz var?” sorularını yöneltti.
Türkiye ile Rusya’nın İran’ın da katkısıyla yürüttüğü Suriye’deki işbirliğinde artık çözümsüzlük yaşandığını kaydeden Çeviköz, “Astana süreci çökmüştür. İktidar her fırsatta toprak bütünlüğünü savunduğunu iddia ettiği Suriye’de huzurun ve barışın tesis edilmesi konusunda samimiyetini yitirmiştir. Suriye’nin toprak bütünlüğünün ortadan kaldırılmasında da en etkin rol oynayan aktör haline gelmiştir” dedi.
Çeviköz, Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Konseyi’nin oluşturduğu “Bağımsız Uluslararası Suriye Arap Cumhuriyeti’ni Tahkikat Komisyonu”nun raporunda, “Türkiye’ye insan kaçırma, işkence, sivillerin mülklerine yönelik yağma gibi savaş suçları işlemi olabileceği görülen Suriyeli muhalifleri kontrol altına alma çağrısında bulunulduğuna” işaret ederek, “Bu çağrı aslında ihmal edilmeyecek kadar önemli. Neden önemli? Çünkü ülkemizin itibarını yakından ilgilendiren bu konuda, iktidarın samimi davranması gerekiyor. Bu rapora cevap verildi mi, bu iddialar reddedildi mi? Hayır” diye konuştu. Çeviköz, CHP olarak Türkiye’nin itibarını koruyucu dış politika yürütülmesini istediklerini ve barıştan yana taviz verilmemesi gerektiğini vurguladı.
Bu konuşma sonrasında CHP, Türkiye’nin terörle mücadelesi bağlamında tezkereye “kabul” oyu verdi.
CHP Grup Başkanvekili Engin Altay ise, görüşmeler öncesindeki basın toplantısında VOA Türkçe’nin sorusu üzerine Türk askeri için oy vereceklerini açıkladı. Altay, “Bizim Irak, Suriye konusunda 2014’te ret oyumuz var onun gerekçesi şudur: O tezkerede on defa abartmıyorum, Suriye merkezi, rejimi, Esad rejimi, Şam rejimi ifadeleri geçtiği için bunu o tezkereyi Suriye yönetimine bir savaş tezkeresi saydık ret oyu verdik. Bunun dışında şu anda İdlib’de 13 gözetleme noktasında askerlerimiz var, sınır ötesinde askerlerimiz var. O askerlerimizin can güvenliği noktasında o askerlerimizin burnunun kanamaması noktasında ve Türkiye’ye yönelik terör tehdidine karşı Cumhuriyet Halk Partisi bugün görüşülecek tezkereye de evet oyu verecektir. Bunun altına kalın çizgilerle çizmek istiyorum” dedi.
İyi Parti jandarma ve polis operasyonlarını sordu
İyi Parti Grubu adına söz alan Bursa Milletvekili Ahmet Kamil Erozan da, sınır ötesindeki coğrafyada jandarma ve polis kullanılması sorguladı. Erozan, “TSK’ya Irak ve Suriye’de bir görev veriliyor ama iktidar, o coğrafyada Jandarma Özel Harekatı ve Polis Özel Harekatı da kullanıyor. TBMM vermiyor böyle bir yetkiyi. Ben bunu Sayın Süleyman Soylu’ya yazılı sordum. Aldığım cevap, ‘Jandarma Özel Harekat, Güvenlik İşleri Genel Müdürlüğü’nün yazısıyla görevlendiriliyor.’ Aynı vatan evlatlarının bir kısmını TBMM görevlendiriyor, diğerini bir genel müdür görevlendiriyor. Şehitlerimiz, gazilerimiz, yaralılarımız oluyor, bunun sorumluluğunu TSK adına biz, Jandarma ve Polis Özel Harekat için bir genel müdür üstleniyor. O genel müdür mü hesabını verecek sonra bu ailelere?” diye sordu.
Irak’ta Türkmenler’in halen anayasal güvenceleri bulunmadığını ifade eden Erozan, Irak politikasında Türkmenler için adım atılması gerektiğini söyledi.
AKP ile HDP arasında “aynı gemi” ve “vatandaşlık” tartışması
TBMM Genel Kurulu’nda söz sırası HDP’ye geldiğinde AKP Grubu’yla polemik tablosu yaşandı.
Tezkere üzerine HDP Grubu adına söz alan Diyarbakır Milletvekili Hişyar Özsoy, tezkereye geçmiş yıllarda olduğu gibi bugün de “hayır” oyu vereceklerini söyledi. Kürt meselesinde iktidar cephesine aykırı görüşleri kimler ifade ederse cezaevi tehdidiyle karşılaşıldığını kaydeden Özsoy, “6-8 Ekim 2014 yılında Kobani protestolarının tek sorumlusu olarak HDP’yi hedefe koyarak, desturunu da evlendiği zaman hemen Saray’a (Cumhurbaşkanlığı) koşup hediyeler alan bir savcı aracılığıyla yaptılar” diyerek Eylül ayı sonunda HDP’li eski vekilleri de kapsayan Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın operasyon sürecini eleştirdi.
Bugünkü tezkerede olduğu üzere “ulusal çıkar” diye ifade edilen hiçbir şeyi HDP olarak kabul etmeyeceklerini vurgulayan Özsoy, “Aynı gemi içerisinde değiliz. O gemiden çoktan attınız, beş yıldır, altı yıldır HDP’yi atmaya çalışıyorsunuz o gemiden. Eğer bugün HDP halen gemide ısrar edip ‘barış’ diyorsa bence hükümet gerçekten HDP’nin ayaklarına kapanıp teşekkür etmeliydi” dedi. Özsoy, AKP’nin Barış Süreci kapsamında HDP ile konuşulanları, müzakereleri kamuoyuna açıklaması gerektiğini de ifade etti.
Bunun üzerine AKP Grup Başkanvekili Mehmet Muş, iktidar partisi olarak kendilerine sataşma olduğu gerekçesiyle söz alarak, 6–8 Ekim 2014’teki olaylarla ilgili Anayasa ve kanunlarda protesto hakkının nasıl kullanılabileceği belli iken “Yakıp yıkıyorsun, ‘Biz işin içinde yokuz. Biz sadece bir tweet attık.’ Bütün örgütünüz bu işin organizasyonu içerisinde” görüşünü aktardı.
Muş, Özsoy’un, Irak ve Suriye tezkeresine karşı çıkarken Türkiye’yi haksız şekilde suçladığını ve bölgedeki asli unsur olan Kürtler’e yönelik asla bir tavır olmadığını belirterek, “Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşı mısınız, başka tarafın vatandaşı mısınız?” tepkisini gösterdi.
Buna karşı HDP’li Özsoy, Muş’un sözlerine, “15 yıl ABD’de kaldım, vatandaşlık başvurusu bile yapmadım” karşılığını verdi.
HDP Grup Başkanvekili Hakkı Saruhan Oluç da, iktidar tarafından Suriye’de demografik bir değişim hedeflendiğini ve sınır ötesinde “Özgür Suriye Ordusu” mensuplarınca bunun gerçekleştirildiği görüşlerini dile getirdi. Oluç, Muş’un vatandaşlık sorusunu ise “Bu ülkenin yurttaşlarıyız ve lütfen bize vatandaşlık sorgulaması yapmaya da kalkışmayın, çok ayıptır böyle bir şey” tepkisini gösterdi.
AK Partili Muş ise, bölgedeki demografiyi terör örgütlerinin değiştirdiğini belirterek, “Önce DAEŞ, insanları yerinden etti, sonra da oraya yerleşen PKK/PYD onlarca insanı yerinden, yurdundan ettiler. Türkiye, bu olaylar çıkmadan önce olması gereken nasılsa öyle olsun istiyor. Münbiç”e PKK girmiş, adam ona sesini çıkartmıyor, PKK’ya ‘çete’ diyemiyor. En büyük çete PYD. Ona ses çıkartmıyor, niye? O çünkü PKK’yla ilişkili olduğu için, eş güdüm halinde çalıştığınız için. Kusura bakmayın, bize hikaye anlatmayın Sayın Oluç, hikayeye karnımız tok” ifadesini kullandı.
Bu arada Oluç ise, görüşmeler öncesindeki basın toplantısında, neden “hayır” oyu vereceklerini “Çünkü Irak ve Suriye’deki sorunların çözümünün askeri yöntemlerle olmadığını biz biliyoruz, bu tür yöntemlerin uygulanmasının her koşulda, hem Irak ve Suriye’de yaşayan halklara yönelik hem Türkiye’de yaşayan halklara yönelik olumsuz sonuçlar doğurduğunu biliyoruz. O nedenlerle hayır oyu kullanacağız” diye açıkladı.
TBMM’de dün Lübnan, Mali, Orta Afrika tezkereleri kabul edildi
Türkiye’nin, Lübnan’da konuşlu Birleşmiş Milletler Geçici Görev Gücü’ne (UNIFIL) Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) unsurlarıyla verdiği desteğin süresinin, 31 Ekim 2020’den itibaren bir yıl uzatılmasına ilişkin Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi de dün TBMM Genel Kurulu’nda kabul edildi.
Birleşmiş Milletler’in (BM) Mali ve Orta Afrika Cumhuriyeti’nde icra ettiği harekat ve misyonlar kapsamında sınırı, kapsamı, miktar ve zamanı hükümetçe takdir ve tespit edilmek üzere, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yurt dışına gönderilmesinde hükümete verilen izin süresini 31 Ekim 2020’den itibaren 1 yıl uzatan Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi de, TBMM Genel Kurulu’nda kabul edildi.